Son dönemde belki de dezenformasyon ve yönlendirme yapılmaya çalışılan konulardan biri de Islam.
Bize yani Müslümanlara rol bicilme kaygısı var. Sürekli bir şekilde bizden bir rolü oynamamız isteniyor eğer bunu reddedersek de dışlanmış hissettiriliyoruz.
Müslümanlara Necip Fazıl'ın şiirinde seslendiği gibi
"Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak."
diye bağırdığınız zaman ise saçmalayan, geri kafalı veyahut kendini çağa adapte edememiş kişi damgası vurulması normal karşılanıyor.
Bir kavramın başına/sonuna "evrensel" kelimesi konduğu zaman onu kabul etmek, benimsemek, özümsemek zorunda hissettiriliyoruz.
Bize yegane hakikat olarak kabul ettirilmiş bazı kıymetler var ve onlar dışında mutlu olamayacağımız telkin ediliyor sürekli.
Bilinçlerimiz dışarıdan bize enjekte edilen tedavilerle çözüm bulacağımızı sürekli söylüyor.
Peki hasta mıyız?
Kesinlikle her toplum gibi Müslümanların da problemleri hastalıkları her çağda olacaktır.
Bugün yaşadığımız sıkıntının sebebi ise hasta olmak değil zaten.
Bize sunulan reçetelerin bizim hastalığımız ile alakası olmaması.
Son 200 yıldır bu reçeteler ile çare arıyoruz.
Kimi zaman Ilımlı Islam oluyor kimi zaman Modern Islam oluyor kimi zaman Dinler Arası Diyalog oluyor. Hatta kimi zaman Sosyalist Islam bile oluyor.
Ideolojiler tarafından kuşatılmış durumda bir nesil var çevremizde. Onların reçeteleri de ideolojiler yanında sisteme tapinmak var.
Bu mekanizmanın beyni modernizm, elleri ise kapitalizm. Müslüman'a kibrit kutusu içinde yaşamayı kendi iradesiyle istetme operasyonu.
İnsan aklının icad ettiği mevcut vasatın, ulaşılabilmiş en uç nokta olduğuna insanları inandırırsanız, onlara sahip olursunuz.
Sadece alıştırıldığınız ve normalleştirdiğiniz şeylerin mümkün olabileceğine inanıyorsanız, üzülerek söylüyorum, zihniniz onların elinde.
Ruhani bir hikmet ve himmetle alışılmışın dışında cümleler kuranlara düşen ise en iyi ihtimalle saçmalamak ve boş konuşmakla suçlanmaktır.
Size hayat kaygısı olarak emeklilik yaşı yada Devlete sırtını dayamaktan başka hedefi olmayan bir güruh ve gençlik üretmeyi amaçlayan bu sisteme bağırmanız lazım.
Bugün elindekini beğenmeyen aylık maaşı 1300 olup 3500 liralık telefonu almanın amaçlandığı bir tüketim çılgınlığı düşünün.
Peki sadece tuketilenin eşya ile sınırlı kalacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.
Sıra manevi değerlerinize geldiği zaman ahlak değerlerinize tabu olarak bakıldığı zaman maneviyat yapınız çağdışı olarak nitelendirildiği vakit bu tüketimin asıl amacının eşya değil özünüz olduğunu anlayacaksınız.
Kendi Firavun'una isyan etmek için Peygamber bekleyen Israiloğullarının yerini bugün Firavun olma umuduyla yaşayan insanlar almış durumda.
Peki nedir bu Firavun. Sizin hayranlıkla seyrettiğiniz Steve Jobs'ın aslında yüzbinlerce işçiyi günlüğü bir dolardan aşağı çalıştırdığı ve hiçbir sağlık güvencesi vermediğini bilmeniz gerekmekte.
Gene aynı şekilde Nutella şirketi için binlerce Afrikalı çocuk işçisini günde 16 saat karın tokluğuna çalıştırdığını bilmenizin gerektiği gibi.
Çocukların hiçbirinin hayatı boyunca çikolata yemediğini ve yüzlercesinin her yıl öldüğünü söylesem bu size bir anlam katar mı?
Peki bugün hangi gencimiz Steve Jobs'ın yerini hayal etmiyor.
Hangimiz Afrikalı çocukları çalıştırmak gibi modern köleliği tepkiyle karşılıyor?
Ve bugün Tanzimat sonrası sömürgeci güçlere yani Batı'ya hayranlık duyan Türk aydını da firavun hayranı sayılmaz mı?
Bize bu dönemde taarruz eden yegane kavram Modernizm şu anda.
Bu buhrana tutkunuz sapkınlık derecesinde.
Kurtulamazsak yarın biz de Komprador aydını gibi köksüz olacağız.
Sacmalayan insanlara kulak verin.
Yalvarıyorum Müslüman Dünyası. Bu isim kulak tırmalayan bir kavram farkındayım.
Ama budur mesajı algılaması gereken topluluk. Müslüman topluluğu.
Aş bu buhranı.
Halbuki Müslüman modernizm buhranını aşabildiği gün esas dinlemesi gerektiği kişilerin o "saçmalayanlar" zümresi olduğunu anlayacak.
Size tavsiyem imkanlar nispetinde farklılaşın.
Size kalıplar ve kavramlar enjekte ediliyor.
Sizden istenileni yaşıyorsunuz ve açıkçası kimse de bundan rahatsız değil.
Mesela demokrasi kavramına bile bakış açısı şudur.
Demokrasi modern toplumların vazgeçilmezi vede çağdaşlık belirtisidir.
Size kabul ettirdikleri yalana bakın.
Demokrasi dediğimiz kavram da size verilen özgürlük celladinizi seçme özgürlüğüdür desem benim de saçmalayan olduğumu düşünürsünüz ama sizi yönetecek olan o insanların çoğunun lobi ve uluslararası şirketler tarafından fonlandığını ve bu sayede ayakta durduklarını bilmemeniz belki de buna sebeptir.
Ve işin güzel kısmı yalnız kalmanız olacak. Mutlak surette bu yolculukta yalnızsınız.
Güzel bir yalnızlık bu.
Tolstoy'un bir tren vagonunda soğuktan tek başına donmasına sebep olacak bir yalnızlık.
Ismet Özel in
"Yalnızım ve en kuvvetli tarafım da bu."
dediği bir yalnızlık.
Yazının biraz dağınık olduğunun farkındayım bunun için affiniza sığınıyorum.
Ama her konunun Matruska misali açıldıkça giriftlestiği bir konu ve dağınık olması tutarsız olduğu anlamına gelmiyor.
Umarım anlatabilmişimdir derdimi.
Hadi kalın sağlıcakla...
Bize yani Müslümanlara rol bicilme kaygısı var. Sürekli bir şekilde bizden bir rolü oynamamız isteniyor eğer bunu reddedersek de dışlanmış hissettiriliyoruz.
Müslümanlara Necip Fazıl'ın şiirinde seslendiği gibi
"Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak."
diye bağırdığınız zaman ise saçmalayan, geri kafalı veyahut kendini çağa adapte edememiş kişi damgası vurulması normal karşılanıyor.
Bir kavramın başına/sonuna "evrensel" kelimesi konduğu zaman onu kabul etmek, benimsemek, özümsemek zorunda hissettiriliyoruz.
Bize yegane hakikat olarak kabul ettirilmiş bazı kıymetler var ve onlar dışında mutlu olamayacağımız telkin ediliyor sürekli.
Bilinçlerimiz dışarıdan bize enjekte edilen tedavilerle çözüm bulacağımızı sürekli söylüyor.
Peki hasta mıyız?
Kesinlikle her toplum gibi Müslümanların da problemleri hastalıkları her çağda olacaktır.
Bugün yaşadığımız sıkıntının sebebi ise hasta olmak değil zaten.
Bize sunulan reçetelerin bizim hastalığımız ile alakası olmaması.
Son 200 yıldır bu reçeteler ile çare arıyoruz.
Kimi zaman Ilımlı Islam oluyor kimi zaman Modern Islam oluyor kimi zaman Dinler Arası Diyalog oluyor. Hatta kimi zaman Sosyalist Islam bile oluyor.
Ideolojiler tarafından kuşatılmış durumda bir nesil var çevremizde. Onların reçeteleri de ideolojiler yanında sisteme tapinmak var.
Bu mekanizmanın beyni modernizm, elleri ise kapitalizm. Müslüman'a kibrit kutusu içinde yaşamayı kendi iradesiyle istetme operasyonu.
İnsan aklının icad ettiği mevcut vasatın, ulaşılabilmiş en uç nokta olduğuna insanları inandırırsanız, onlara sahip olursunuz.
Sadece alıştırıldığınız ve normalleştirdiğiniz şeylerin mümkün olabileceğine inanıyorsanız, üzülerek söylüyorum, zihniniz onların elinde.
Ruhani bir hikmet ve himmetle alışılmışın dışında cümleler kuranlara düşen ise en iyi ihtimalle saçmalamak ve boş konuşmakla suçlanmaktır.
Size hayat kaygısı olarak emeklilik yaşı yada Devlete sırtını dayamaktan başka hedefi olmayan bir güruh ve gençlik üretmeyi amaçlayan bu sisteme bağırmanız lazım.
Bugün elindekini beğenmeyen aylık maaşı 1300 olup 3500 liralık telefonu almanın amaçlandığı bir tüketim çılgınlığı düşünün.
Peki sadece tuketilenin eşya ile sınırlı kalacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.
Sıra manevi değerlerinize geldiği zaman ahlak değerlerinize tabu olarak bakıldığı zaman maneviyat yapınız çağdışı olarak nitelendirildiği vakit bu tüketimin asıl amacının eşya değil özünüz olduğunu anlayacaksınız.
Kendi Firavun'una isyan etmek için Peygamber bekleyen Israiloğullarının yerini bugün Firavun olma umuduyla yaşayan insanlar almış durumda.
Peki nedir bu Firavun. Sizin hayranlıkla seyrettiğiniz Steve Jobs'ın aslında yüzbinlerce işçiyi günlüğü bir dolardan aşağı çalıştırdığı ve hiçbir sağlık güvencesi vermediğini bilmeniz gerekmekte.
Gene aynı şekilde Nutella şirketi için binlerce Afrikalı çocuk işçisini günde 16 saat karın tokluğuna çalıştırdığını bilmenizin gerektiği gibi.
Çocukların hiçbirinin hayatı boyunca çikolata yemediğini ve yüzlercesinin her yıl öldüğünü söylesem bu size bir anlam katar mı?
Peki bugün hangi gencimiz Steve Jobs'ın yerini hayal etmiyor.
Hangimiz Afrikalı çocukları çalıştırmak gibi modern köleliği tepkiyle karşılıyor?
Ve bugün Tanzimat sonrası sömürgeci güçlere yani Batı'ya hayranlık duyan Türk aydını da firavun hayranı sayılmaz mı?
Bize bu dönemde taarruz eden yegane kavram Modernizm şu anda.
Bu buhrana tutkunuz sapkınlık derecesinde.
Kurtulamazsak yarın biz de Komprador aydını gibi köksüz olacağız.
Sacmalayan insanlara kulak verin.
Yalvarıyorum Müslüman Dünyası. Bu isim kulak tırmalayan bir kavram farkındayım.
Ama budur mesajı algılaması gereken topluluk. Müslüman topluluğu.
Aş bu buhranı.
Halbuki Müslüman modernizm buhranını aşabildiği gün esas dinlemesi gerektiği kişilerin o "saçmalayanlar" zümresi olduğunu anlayacak.
Size tavsiyem imkanlar nispetinde farklılaşın.
Size kalıplar ve kavramlar enjekte ediliyor.
Sizden istenileni yaşıyorsunuz ve açıkçası kimse de bundan rahatsız değil.
Mesela demokrasi kavramına bile bakış açısı şudur.
Demokrasi modern toplumların vazgeçilmezi vede çağdaşlık belirtisidir.
Size kabul ettirdikleri yalana bakın.
Demokrasi dediğimiz kavram da size verilen özgürlük celladinizi seçme özgürlüğüdür desem benim de saçmalayan olduğumu düşünürsünüz ama sizi yönetecek olan o insanların çoğunun lobi ve uluslararası şirketler tarafından fonlandığını ve bu sayede ayakta durduklarını bilmemeniz belki de buna sebeptir.
Ve işin güzel kısmı yalnız kalmanız olacak. Mutlak surette bu yolculukta yalnızsınız.
Güzel bir yalnızlık bu.
Tolstoy'un bir tren vagonunda soğuktan tek başına donmasına sebep olacak bir yalnızlık.
Ismet Özel in
"Yalnızım ve en kuvvetli tarafım da bu."
dediği bir yalnızlık.
Yazının biraz dağınık olduğunun farkındayım bunun için affiniza sığınıyorum.
Ama her konunun Matruska misali açıldıkça giriftlestiği bir konu ve dağınık olması tutarsız olduğu anlamına gelmiyor.
Umarım anlatabilmişimdir derdimi.
Hadi kalın sağlıcakla...
Yorumlar
Yorum Gönder