Bir kırlangıcın başını;
hafifçe okşar gibi,
dokunurdu bize aşk denilen illet.
Bıraktım soluğumda düğümlenen tek nefesi;
nefes ki Sur'a üflense kıyamet,
nefes ki çamura üflense;
Adem'e hayat verir.
Nüfuz etti bize sığ kadehler de
onu size nasıl anlatsam.
Musa'nın kavminin ihaneti desem
Desem ki,
Şeytan bile kınına girdi korkusundan.
Gene de aciz kalırdı benzetmeler,
bu duyguyu anlatmak için...
Ben asla,
papatyaların yapraklarını katlederek
sevilip sevilmediğimi merak etmedim.
Kader denilen çizgiden; felek denilen çembere
Savrulan bu binlerce yıllık yolculukta
Bulunduğu zamana küfreden de
Bir tek ben değildim.
Gönül de yorulurmuş,
nefesim kesilince farkettim bunu...
Bir anlamı anlamsız kılan,
hiçbir anlam da taşımayan
sorularım vardı benim.
Neden bunca kahpeliğin hüküm sürdüğü bir çağda,
umut taciri kelimesi;
sadece kaçakçılar için kullanılır?
Neden insanlar öleceğini bile bile
takip etmekte cellatları?
Neden Ismail'in çocukları
Ishak'ın çocuklarını yenemez?
Neden ettiğimiz küfürler söndürmek yerine,
körüklüyor içimizdeki isyanları?
Dizlerim karıncalanmaya yüz tutmuş vaziyette;
"Allah'ım kurtuluş ver." diye içten içe umut dilenirken,
neden efkarım birikti koyu siyah gecelerde?
Kimse anlamaz diye anlatmaktan vazgeçtiğim,
dertlerim vardı benim.
Dertler ki çekilmesi gereken,
çekildikçe çoğalan...
Isyan etmenin sınırlarında gezinen
sustasından çekilmiş çakının,
bilek damarlarda sürtünmesiyle son bulması gereken
ölümler vardı.
Bir de ben vardım.
Ana rahmine düşmeden hemen önce;
Alem-i Ervah'ta; yoklanacağı imtihandan habersiz,
alemleri izlerken buldum kendimi.
Yolların arasında kaybolmadan,
bitmeyen yolu tamamlamak vazifesi düştü omuzlarıma.
Koşan bir atı seyre dalmakla kendini huzurlu hisseden,
küçük bir kız çocuğunun;
salıncakta sallanışını efsunlu bulan,
Insanlarla konuşmak için mezarlıklara giden,
Bir de ben vardım.
Bunca yol boşuna mıydı? sorusunu,
yolun sonunda soran insanlara hayret edip
Uzun vadeli planlar yapmayı küfür sayarak,
Kadınların ve çocukların,
ilk önce öldürülecekler listesinde tutulduğu bu zamanda,
Son dileğimi de sürebilirim artık namluya...
Güzel ve helal bir hayat yaşayıp;
taze ve ansızın bir ölüm ver bana,
Ya El-Mümît...
hafifçe okşar gibi,
dokunurdu bize aşk denilen illet.
Bıraktım soluğumda düğümlenen tek nefesi;
nefes ki Sur'a üflense kıyamet,
nefes ki çamura üflense;
Adem'e hayat verir.
Nüfuz etti bize sığ kadehler de
onu size nasıl anlatsam.
Musa'nın kavminin ihaneti desem
Desem ki,
Şeytan bile kınına girdi korkusundan.
Gene de aciz kalırdı benzetmeler,
bu duyguyu anlatmak için...
Ben asla,
papatyaların yapraklarını katlederek
sevilip sevilmediğimi merak etmedim.
Kader denilen çizgiden; felek denilen çembere
Savrulan bu binlerce yıllık yolculukta
Bulunduğu zamana küfreden de
Bir tek ben değildim.
Gönül de yorulurmuş,
nefesim kesilince farkettim bunu...
Bir anlamı anlamsız kılan,
hiçbir anlam da taşımayan
sorularım vardı benim.
Neden bunca kahpeliğin hüküm sürdüğü bir çağda,
umut taciri kelimesi;
sadece kaçakçılar için kullanılır?
Neden insanlar öleceğini bile bile
takip etmekte cellatları?
Neden Ismail'in çocukları
Ishak'ın çocuklarını yenemez?
Neden ettiğimiz küfürler söndürmek yerine,
körüklüyor içimizdeki isyanları?
Dizlerim karıncalanmaya yüz tutmuş vaziyette;
"Allah'ım kurtuluş ver." diye içten içe umut dilenirken,
neden efkarım birikti koyu siyah gecelerde?
Kimse anlamaz diye anlatmaktan vazgeçtiğim,
dertlerim vardı benim.
Dertler ki çekilmesi gereken,
çekildikçe çoğalan...
Isyan etmenin sınırlarında gezinen
sustasından çekilmiş çakının,
bilek damarlarda sürtünmesiyle son bulması gereken
ölümler vardı.
Bir de ben vardım.
Ana rahmine düşmeden hemen önce;
Alem-i Ervah'ta; yoklanacağı imtihandan habersiz,
alemleri izlerken buldum kendimi.
Yolların arasında kaybolmadan,
bitmeyen yolu tamamlamak vazifesi düştü omuzlarıma.
Koşan bir atı seyre dalmakla kendini huzurlu hisseden,
küçük bir kız çocuğunun;
salıncakta sallanışını efsunlu bulan,
Insanlarla konuşmak için mezarlıklara giden,
Bir de ben vardım.
Bunca yol boşuna mıydı? sorusunu,
yolun sonunda soran insanlara hayret edip
Uzun vadeli planlar yapmayı küfür sayarak,
Kadınların ve çocukların,
ilk önce öldürülecekler listesinde tutulduğu bu zamanda,
Son dileğimi de sürebilirim artık namluya...
Güzel ve helal bir hayat yaşayıp;
taze ve ansızın bir ölüm ver bana,
Ya El-Mümît...
Yorumlar
Yorum Gönder